16 Mayıs 2012 Çarşamba

KANSAR DÜŞMANI ÜZÜM


    Yaz aylarının vazgeçilmez meyvesi üzümün araştırmalar doğrultusunda kanser düşmanı olduğu ortaya çıktı.Tek başına bir eczane olduğu söylenilen üzümün içindeki minerallerin ve çekirdeğinin anti kansorejen etkisinin olduğu belirtildi.

    Üzümün ne kadar faydalı olduğunu yıllardır hepimiz duyduk.Yurt dışı ve Türkiye’den de üzümle ilgili birçok araştırma yapıldı bugüne kadar.Son olarakta TBMM Araştırma Merkezi üzüm sektörü ile ilgili bir rapor hazırlayıp sundu.

    Raporda üzüm üzerinde son yıllarda yapılan bütün araştırmaların incelendiği belirtildi.Üzümdeki B1 ve B2 vitaminlerininse iyi birer besin kaynağı olduğu da raporda üzerinde durulan konular arasındaydı.

Üzümün Faydaları

*Bağışıklık sistemini kuvvetlendirir
*Kanın temizlenmesinde ve vücut yağlarının erimesinde yardımcıdır.
*Böbrek ve karaciğerin işlevini artırır.
*Beynin enerji kaynağıdır.
*Cildin taze ve temiz bir görünüm kazanmasını sağlar.Alerji durumlarında iltihabı önler.
*Kara üzüm, kalp, karaciğer, dalak, mide ve dimağ hastalıklarına şifa verir, kalbi kuvvetlendirir, nefes darlığına iyi gelir.
*Cinsel gücü artırır.
*Damar sertliğine kuru üzüm iyi gelmekte, öksürüğü kesmekte, safrayı izale etmekte, balgamı gidermekte, ağız içi yaralarını iyileştirmektedir.
*Kuru üzüm el ayak titremesine ve sinir zafiyetine iyi gelir, ses kısıklığını giderir.
*Üzüm yaprağı suyu dizanteriye ve göz nezlesine karşı şifalı gelmektedir.

14 Mayıs 2012 Pazartesi

LİMON MUCİZESİ

Salatalarda ve yemeklerde kullandığımız bu süper yiyeceğin tahmin ettiğinizden de fazla faydası olduğunu biliyor muydunuz?Aslında bilim adamlarının son açıklamalarına kadar bizde bilmiyorduk.

Limon tam bir c vitamini deposudur.Bünyesinde barındırdığın c vitamini ile gribal enfeksiyona karşı vücudun savaşan bir askeridir.Aynı zamanda antioksidan etki gösterir.


-Antioksidan etki sayesinde limon,insanın gün içinde stres,sigara içme,yanlış pişirilerek hazırlanmış yemekleri tüketme ile yükselmiş olan vücuttaki serbest radikal seviyesinin normal seviyelere indirgenmesini sağlar.
-Limon içerisinde bolca magnezyum ve bakırda bulundurur.
-Kan damarlarını genişletir ve böylece karaciğer daha sağlıklı bir hale gelir.
-Tansiyonu düşürür ve iyi kolesterolü arttırır.
-Limon suyu cilde parlaklık kazandırır.
-Sivilcelere uygulandığında akneleri kurutur.
-Kolon, prostat ve göğüs kanserini azaltan bir anti-kanserojen besindir. Hücrelerdeki metabolizma sorunlarını girerir ve bu sayede kanser oluşumunu engeller.
-Limon suyu dildeki iltihaplara iyi gelir.
-Soğuk algınlığını iyileştirir.
-İdrar yollarında görülen enfeksiyonlara karşı etkilidir.
-Ciltte görülen kaşıntılara iyi gelir.
-Limon suyu gargara yapmak için de kullanılır. Plakları temizler, dişleri beyazlatır ve diş minesini güçlendirir

YOĞURT AFRODİZYAK MI?

  Yoğurtta afrodizyak etkisi mi var?

Faydaları saymakla bitmeyen yoğurdun gün geçmiyor ki bilim adamları ki yeni bir faydasını daha açıklasınlar.Son olarak bir açıklamada Massachussetts Institute of Technology (MIT) Üniversitesi’nden geldi.Probiyotik yoğurt afrodizyak etkisi yapabilir.

Bilim adamları,yağları eritmeye de faydası olduğu bilinen yoğurdun ve obezite arasındaki bağlantıyı araştırmak üzere kolları sıvadılar.Ancak araştırmalar sırasında yoğurdun çok ilginç bir etkisiyle karşılaşıldı.Yapılan araştırma vanilyalı probiyotik yoğurdun hayvanların libidosunu artırdığını gösterdi.

Fareler üzerinde yapılan deneyde probiyotik yoğurtla beslenenlerin diğerlerine göre tüylerinin 10 kat daha gür olduğu fark edildi.Probiyotik yoğurtla beslenen erkek farelerinse dişi bulmakta hiç zorluk çekmediği belirlendi. Bu farelerin testislerinin yüzde 15 daha büyük olduğu,dişilerin ise daha iri yavrular dünyaya getirdiği görüldü.Fareler üzerindeki bu izlenimlere sonuç olarak bilim adamları yoğurdun tüketicisi fareyi daha sağlıklı hale getirdiği ve üreme mekanizmasını olumlu etkilediğine dikkat çekti.

Fareler üzerinde olumlu sonuçlar alan bilim adamları,yoğurt insanlarda da aynı etkiyi gösteriyor mu sorusuna cevap bulmak için kolları sıvadı.

11 Mayıs 2012 Cuma

KRANİOSAKRAL TERAPİ HER DERDE DEVA OLUYOR


    Kronik baş ağrısından, bel fıtığına, sinüzitten, skolyoza hatta bebeklerde doğum sırasında oluşan fiziksel bozukluklarının tedavisinde etkili bir destek tedavi yöntemi;Kraniosakral terapi.
    Kraniosakral terapi tekniği Amerika’da Upledger Enstitüsü’nde geliştirilen ve tıp hekimleri, hemşireler ve fizyoterapistler tarafından da uygulanan geçmiş veya yeni oluşmuş travmaların ortadan kaldırılması için etkin bir tedavi yöntemidir.
   
    20. yüzyıl başlarında geliştirilmiş bir teknik. Cranium baş,sacrum ise kuyruk sokumudur.tıpkı tanımında olduğu gibi kronosakral terapi; kafatasından,kuyruk sokumuna kadar olan bölgedeki hastalıkları tedavi etmekte yardımcı  bir yöntemdir. Basit ağrı ve acılardan, inatçı kronik sağlık sorunlarına kadar da etkisi görülür.Son derece nazikçe ve yumuşak bir şekilde uygulanan fakat aynı zamanda son derece güçlü bir şifa yöntemidir.

    Peki kraniosakral terapi nasıl uygulanır?
    Sessiz, huzurlu bir ortamda, hastanın bir masaj yatağına giyinik olarak sırtüstü uzanması ile tedavi uygulanır. Bir seans tedavi 40 ile 60 dakika arasıdır.bu süre içinde uzman terapist kuyruk sokumundan kafatasına kadar olan bölgenin belirli noktalarına hafif basınç uygular. Böylece uzman,hastanın  kraniosakral sistemi ile iletişime geçer ve vücudun temel yapıtaşlarından kaynaklanan, vücut ritminde güçlükle algılanabilecek hareketleri tespit eder.
 
                                                                                           Nelere iyi gelir?
   -Merkezi sinir sistemi,boyun ve bel agrıları,
   -Ögrenim bozuklukları—hiperaktivite,
   -Ortopedik bozukluklar ve diger agrilar,
   -Stres. Depresyon, duygusal sorunlar,
   -Somatik Rahatsızlıklar,
   -Spordan kaynaklanan sorunlar,
   -Ses ve Opera sanatçılarının boyun ve ağız içi kaslarının rahatlatılması,
   -Çene kilitlenmesi ağrısı, diş kilitlenmesi ,
   -Migren, baş ağrıları, kronik yorgunluk, vücut hareket ve dengesi
                                                                                       -Sinüzit.
   
    Bebeklerde ise doğum sırasında kafatasında ya da omurga da oluşan hasarların tedavisinde bu yöntemden destek alınabiliyor.
   
   Terapide dikkat edilmesi gerekenler!
  

   Terapinin  zararı bulunmamaktadır.Fakat terapiyi yapacak kişilerin mutlaka eğitimini almış olması gerekir.Ayrıca sağlanan faydanın kalıcı olması için minimum 4 seans tavsiye edilir

10 Mayıs 2012 Perşembe

BESLENME VE DOĞURGANLIK



    Tüp  bebek merkezlerine talep arttı,uzmanlar durumu incelemeye aldı.Yapılan araştırmalar sonucunda katkı maddeli gıdaların ve genetiği değiytirilmiş organizmaların insanların hormonal dengesini etkilediği ortaya çıktı hatta öyle ki bu durum üreme sorunlarını da beraberinde getiriyor.

    Kötü beslenme alışkanlıkları,genetiği değiştirilmiş organizmeler,hormonlu gıdalar derken sağlığımız iyice bozuldu.Türkiye’de son 10 yılda tüp bebek merkezlerinin sayısı neredeyse 4 kat arttı.Yani kötü beslenme kadınların doğurganlığını bile azalttı.Uzmanlara göre tüp bebek tedavilerine olan ihtiyacın giderek artmasının en büyük nedeni katkı maddeli gıdalar. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü Dr. Yavuz Dizdar konu ile ilgili olarak “ Son yıllarda giderek artan kanserin yanında bir de doğurganlık sorunu var.İnsanların hormonal durumuna baktığımızda gencecik kızların menepoza yakın bir hormon seviyesi olduğunu görüyoruz,bu hormonal yaşlanmanın yediklerimiz dışında bir açıklaması yok” dedi.

    4 yıldır tüp bebek tedavisi gören Nurten Şentürk de Dr. Dizdar’ın açıklamalarını doğruladı,Şentürk “Aslında hayatımda ne kadar çok yanlış yaptığımı yeni yeni öğreniyorum,hayat tarzımı ve beslenme alışkanlıklarımı tamamen değiştirdim” dedi.

    Günlük hayatımızda büyük yer tutan GDO ve katkı maddeli gıdaların sebep olduğu bir başka sorunsa erken yaşta başlayan ergenlik.Uzmanlar son yıllarda ergenlik yaşının 10’a kadar düştüğünü söylüyor.Doktorlara  göre; erken dönemde ergenliğe girmek,bazı üreme problemlerini de beraberinde getiriyor.Erken ergenliğe girenler daha geç yaşaması gereken üreme problemleri ile daha erken yaşlarda karşılaşıyor.

    Tabi ki kötü beslenmenin getirdiği sorunlardan kurtulmanın yolu iyi beslenmeden geçiyor.Özellikle her sebzeyi mevsiminde tüketmekte yarar var.Örneği domatesi yazın tüketmek hem daha sağlıklı hem de daha lezzetli.Ayrıca manavlarda tertemiz görünen ürünleri değil içinde çürükler olan mallardan almak gerekiyor çünkü bu tür ürünlerde raf ömrü uzatıcı zararlı kimyasalların kullanılmadığı bir gerçek.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

KANSERE KENDİ KANINDAN AŞI ÜRETTİ



    Meslektaşları 6 ay ömür biçti ama o kendi kanından ürettiği aşıyla kanseri yendi.Bu yeni tedavi milyonlarca kanser hastasına umut oldu.

    Yapılan çalışmalarda kanserin ortadan kalkmasının bu yöntemle uygun olduğu görüldü,son aşamada dahi tam iyileşme sağlayıp,kanseri yenebiliyoruz.” Bu iddialı sözleri sahibi Amerikalı Prof. Dr. Robert Gorter.Profesör son derece iddialı ve bu iddiasında haksız da sayılmaz çünkü kansere yakalanmıştı ve bu amansız zannedilen rahatsızlığı kendi kanından ürettiği aşıyla yendi.

    Dünyada her yıl 12 milyon kişi,Türkiye7de ise 120 bin kişi kanserden hayatını kaybediyor,herkes hastalığın çaresini arıyor.Okişilerden bri de yukarıda ki sözlerin sahibi,30 yıl önce 4. Evrede prostat kanserine yakalanan ve meslektaşlarının en fazla 6 ay ömür biçtiği Prof. Dr. Gorter “Kemoterapi ve radyoterapi tedavisi görseydim belki fazladan bir kaç ay daha yaşayabilirdim ama ben belki kanser bağyıklık sisteminin güçsüzlüğüdür dedim ve bir bağışıklık terapisi uyguladım” dedi.

    Gorter,tümörlü hücrelerin yapısını inceledi.Kanser hücrelerinin,bağışıklık sisteminin güçsüz olduğu durumlarda çoğaldığını tespit etti.Profesör Gorter bu çalışmalarını şöyle anlattı “Kanser hücrelerini tanıma görevini üstlenen bu hücrelerimizin adı dentritik hücreler.Bu dentritik hücreler bağışıklık sistemimizde bedenimizi tarıyor ve kötü kanser hücrelerini yakalıyor.Eğer bir kanser hücresini bulurlarsa o zaman bir bağışıklık tepkisini 24 saat içinde kanserli hücreleri öldürecek şekilde verebiliyorlar.Bu şekilde ne kadar kanser hücresi üretiyor olsak da klinik olarak hastalanmıyoruz ve kansere yakalamıyoruz”

    Tüm kanser hastalarını ve milyonlarca hasta yakınını umuda boğan bu sözler aslında dentritik hücrelerin önemini ortaya çıkardı.İşte Gorter bu hücreleri çoğaltıyor..Tedavi ise üç aşamalı,hiçbir kimyasal yokçünkü ilaç bizzat kanser hastasının kendi kanından üretiliyor.Hastadan alınan kana,enzim ve antioksidan,yüksek dozda vitaminler veriliyor.Bu serumla birlikte alınan kan hastaya yeniden enjekte ediliyor ancak bu aşının uygulanabilmesi için vücut ateşi mutlaka yüksek olmalı.

    Gorter özellikle ateşin yükseltimesinin şart olduğunu söyledi ve ekledi “ Maalesef insanlar yüksek ateşin kötü olduğunu düşünüyor oysa ki ateşi yükselttiğimizde bağışıklık işlevlerini de arttırmış oluyoruz. 38,5-39 derece seviyesine çıkarıyoruz daha sonra da soğuk suya sokup düşürüyoruz bu ateşi”

    Tedavi gören binlerce hastadan yalnızca 3 ya da 4’ünde hastalık tekrarlardı.Üstelik hiçbir kimyasal hastanın vücuduna girmediği çin yan etkisi de yok sadece Prof. Dr. Gorter’ın hastalara bir önerisi var “Panik yapmayın,en az 3 doktora gidin ve doktorunuzla arkadaş olun ve unutmayın kötü beslenmek ve sigare kanserin en önemli iki nedeni,bunlardan uzak durun”

SAHTE DONDURMAYA DİKKAT



      Et,süt,bal,zeytinyağı derken artık dondurmanın da sahtesi üretilmeye başladı.Sahtekarlar özellikle yaz aylarında bolco tüketilen dondurmayı içine süt ve şeker koymadan yapıyor bu da en çok çocuklarımızın sağlığını etkiliyor!

    Çocuklarımızın yaz geldiğinde dondurma adeta sevgilisi haline geliyor.Rengarek,tatlı buz gibi dondurmalar hem onları hem de bizi serinletiyor ve bu trafiği yoğun pazarı gören sahteciler  yine boş durmadı,dondurmanın sahtesini yaptı.

    Uzman diyetisyen Yasemin Sancak bir çok ailenin yanlış bildiği birşeyi hatırlatarak başladı söze ve “Dondurma aslinda bogaz agrisi yapmaz. Ama kontrolsuz uretilen dondurma enfeksiyona neden olur,ağrıya da sebep budur” dedi.Yillardir bilinen, soguk dondurmanin hizli ya da cok tuketildiginde bogazda agri yaptigi.Ama asil tehlike aslinda dondurmada degil.Sagliksiz, denetimsiz uretilen, yalnizca tadi dondurma olan gidada(!)

     Dondurmanin üç temel maddesi, süt, sahlep ve seker. İstenirse cocuklar icin dondurmayi daha da lezzetli ve sağlıklı hale getiren de meyveler tabi ki.Ama uretim maliyetini dusurup biraz daha fazla para kazanmanın derdinde olanlar, onların da sahtesini  yapıyor.Süt yerine süt tozu ile suyu karıştırıyor, gerçek sahlep yerine sunisini kullanıyor. Şeker yerine de yapay tatlandırıcı, sözde dondurmaya katılıyor. Lezzet veren ve renklendiren meyvelerin yerineyse kimyasal aromalar ve gıda boyası ekleniyor böylece dondurmanın sağlığı gidiyor,sadece suni tadı kalıyor.

    İşte sahte dondurmadaki tehlike, içinde kullanılan, gerçeğiyle alakası bile  olmayan bu maddeler.Bir de hijyenik olmayan ortamda üretilince zarar daha da büyük.Sadece çocuklar değil, sıcak havalarda dondurmayı en lezzetli serinletici olarak gören yetişkinler de tehlikede çünkü kullanılan malzemeler ve üretim yapılan koşullar kansere bile davet çıkarıyor.

    Peki dondurma yemeyecek miyiz?Uzmanların uyarısı bilinen, uretim kontrolleri yapılan dondurmaları tüketmek.Ya da dondurmayı evde uretmek.Dondurmayı evde yapmak da sanılanın aksine çok basit.

   DONDURMA TARİFİ:

      KAÇ KİŞİLİK: 4
      HAZIRLAMA SÜRESİ: 15 dk
      PİŞME SÜRESİ: 25 dk
      Malzemeler: -2 su bardağı süt
                           -1 tatlı kaşığı vanilya
                           -4 yumurta sarısı
                           -1 su bardağı tozşeker
                           -200 gr süt kreması


    

  HAZIRLANIŞI:
  -2 bardak sütü çelik tencereye alın. Vanilyayı ilave edip orta ateşte karıştırın. Kaynamaya başlayınca ateşten alıp 15 dakika dinlendirin.

  -Sütü tel süzgeçten geçirerek ayrı bir kaba dökün. Sütü boşalttığınız tencereye 4 yumurta sarısı ve tozşekeri alıp el mikseri ile hızlı hızlı çırpın.

  -Ilık sütü yumurtalı karışıma azar azar dökerek sürekli karıştırın. Tencereyi içi su dolu başka bir kabın içine oturtup (benmari usulü) kısık ateşte sürekli karıştırarak pişirin. Kaynatmamaya özen gösterin, krema kıvamına gelinceye kadar 10-15 dakika pişirin.Krema, kaşığa yapışmaya başlayınca ayrı bir kaba döküp soğumaya bırakın. Üzerinin kaymak tutmaması ve pürüzsüz bir krema kıvamında olması için arada bir karıştırın.


-200 gr süt kremasını ayrı bir kasede hafifçe çırpın. Hazırladığınız soğuk kremaya azar azar dökerek karıştırıp yedirin. Üzerini kapatıp buzlukta donuncaya kadar bekletin. Karışımı derin bir cam kalıba alın ve üzerini alüminyum folyo ile örtün. Buzlukta 20 dakika daha bekletin. Karışım, biraz toparlamaya başladığı zaman buzluktan çıkarıp mikserle birkaç saniye çırpın. Üzerini alüminyum folyo ile örtün. Buzlukta 20 dakika daha bekletin. Tekrar çıkarıp mikserle çırpın. Dondurma kıvamına gelene kadar bu çırpma işlemini tekrarlayın.Hazırladığınız dondurmayı alüminyum saklama kaplarına alıp ağzını sıkıca kapatın ve servis yapıncaya kadar buzlukta bekletin.

    İşte size evde dondurma yapmanın püf noktaları.

8 Mayıs 2012 Salı

YAPAY YUMURTA İLE BEBEK


    Menepoz tarihe mi karışıyor? Çocuk sahibi olmayanlar istedikleri yaşta anne olabilecekler mi? İşte bilim adamları bu sorulara cevap niteliğinde önemli bir buluşa imza attı, kök hücreden yapay yumurta üretti. Şu anda test aşamasında olan çalışma eğer başarılı sonuçlanırsa birçok anne adayı için umut olacak.

    Anne olmayı kim istemez ki?Birçok kadının en büyük rüyasıdır çocuk sahibi olmak ama herkes doğal yollardan anne olabilecek kadar şanslı değil.Bazıları kalıtsal rahatsızlıklardan bazıları da sonradan gelişen hastalıklardan dolayı bazıları da yaşı ilerlediği için anne olmayı hayal bile edemiyor fakat artık hayal kurmak mümkün.

    Amerika’da aralarında Türk profesörlerin de bulunduğu bir grup bilim insanı,büyük bir başarıya imza attı.Kadınların yumurtalıklarından alınan kök hücrelerle yapay yumurta elde etti.Bu gelişme de anne olmayı bekleyenlerde büyük heyecan yarattı.

    Bilim insanları şimdi elde ettikleri bu yumurtayla istenilen yaşta çocuk sahibi olunabilir mi sorusunun da yanıtını arıyor.Türkiye’e tüp bebek denince akla gelen isim Prof. Dr. Teksen Çamlıbel bu çalışmanın henüz emekleme aşamasında olduğunu ama yine de çocuk sahibi olmak isteyen bir anne adayı için bir mucizeyi gerçekleştirebileceğini söyledi.

    Yapılan çalışma eğer başarılı olursa erken menepoza giren kadınlar da anne olabilecek.Prof. Dr. Teksen Çamlıbel bu konu ile ilgili olarak “Çalışma bugün yarın bitmeyecek ama önümüzdeki 3 ila 5 yıl arasında uygulanmasını umut ediyoruz,bu tür rahatsızlıkları olan kadınların bir kaç yıl daha beklemesi ve sabırlı olmaları gerekiyor” dedi.

MS HASTALIĞI'NA KAPARİ ÇAYI


    Kanser ve Ms hastaları için kapari çayı umut oldu. Pamukkale Üniversitesinin  araştırmasına  göre kapari çayı,fareler üzerinde yapılan deneylerde olumlu etki verdi.

    Kapari çok fazla bilinen bir bitki değil ama faydaları saymakla bitmiyor.Kökleri,yaprakları , tomurcukları,hemen her yeri aslında hastalık savaşçısı.

    Bu tomurcuklu yeşil bitkinin iyi gelmediği hastalık yok gibi; ağrılara karşı bire bir, idrar söktürücü ayrıca romatizma gibi bir çok hastalığa iyi geliyor , tıp dünyasını heyecanlandıran özellekleriyse  kanser ve Ms hastalığının tedavisinde kullanılabilecek olması.

    Pamukkale Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alaattin Şen, uzun zamandır kaparinin Ms hastalığı üzerindeki etkisi araştırıyor.Dokuz Eylül ve Bezmialem Üniversiteleriyle ortak yürütülen sbu çalışma henüz proje aşamasında ama şimdiden Ms hastaları için bir umut oldu.

    Ünlü diyetisyen Dr.Ender Saraç da Pamukkale Üniversitesi araştırmacılarını kutladı ve bu çığır açacak gelişmenin bir yıldır araştırıldığını söyledi.Saraç özellikle kapari çayının farelerde MS’i gerilettiğini vurguladı.

    Dr. Ender Saraç kapari çayının nasıl yapılması gerektiğini de anlattı.İşte ünlü diyetisyenin kapari çayı tarifi:

   -Günde 1 ila 2 kahve kaşığı kapari yeterli

   -Bir bardak için 4-5 adet kapari tomurcuğu kaynatılmalı,demleme uzun sürmemeli

   Ama özellikle uzmanlar özellikle uyarıyor,bitkisel ilaçların kullanımında dikkat ve tedbir şart.Yanlış veya fazla kullanım mucize yerine başka hastalıkları beraberinde getirebilir.

    Alternatf tıp meraklıları için uzmanlar Ms hastalığının tedavisinde Sarı Kantaron otunu da tavsiye ediyorlar.

    Ama bu hain hastalığın tedavisi ve önlenmesi için tabi ki doktor kontrolünde ilaç kullanımı da en önemli şartlardan.Omega 3,B12 vitamini kullanımı çok önemli ayrıca stresten mutlaka uzak durulmalı.

6 Mayıs 2012 Pazar

HİPERAKTİVİTE VE İLAÇ

   Eskiden adı yaramazlıktı ama sonradan anlaşıldık ki hiperaktivite ve dikkat eksikliği çocukların kurtulması gereken bir olgu.Durum böyle olunca da çocukarında hiperaktivite ya da dikkat eksikliği problemi yaşayan aileler soluğu doktorda alıyor fakat birçok doktor bu rahatsızlığı hemen ilaçla gidermeye kalıyor,Prof. Dr. Arif Verimli de bu denli ilaç kullanmanın yanlış olduğu görüşünde.Verimliye göre ileride tamiri imkansız zararlar verebilecek ilaçların kullanılması aslında en son çare olmalı.
    
    Prof. Dr. Verimli hiperaktivite eğer tedavi edilmezse çocukların ileride karakter ve kişilik problemleri yaşaması soz konusu olabilir ve tabi ki en iyi çözüm işin uzmanlarında.Verimle,hiperaktivitenin başlıca belirtilerini da anlattı:
   -Çabuk sıkılırlar
   -Çok çabuk ve dürtüsel davranırlar
   -Unutkandırlar

    Verimli,ayrıca bu problemlerin ergenlik ve gençlik döneminde de devam edebielceğni söyledi ve ekledi "Bu bir rahatsızlık değil sendromdur ve bu sendromun tedavi edilmemesi durumunda ileriki yıllarda,çocuğumuz büyüdükten sonra suça karışma potansiyeli yüksek,uyuşturucu kullanımına açık ve zeki olmasına rağmen dikkatsizliği yüzünden hayata tutunamayan biri olabilir" dedi.
  
    Aileler artık eskisine göre daha bilinçli olduğu için bu belirtileri gördükleri an doktorlara koşuyor,ama yapılan araştırmalar ilginç bir istatistiği de ortaya çıkardı.İddialara göre Türkiye'de hiperaktivite için alınan ilaç sayısı 9 kat arttıbBu artışta en yazık ki en büyük neden; doktorların hemen ilaçlara başvurması,üstelik tüm dünyada bu tür ilaçların büyüme hormonlarını olumsuz şekilde etkilediği konuşulurken. 

29 Nisan 2012 Pazar

CİLT KANSERİNE AŞI UMUDU


  En tehlikeli kanser türünün tedavisi için bir umut gelişti.Amerika’da yapılan bir araştırma sonucunda Melanom türü kanseri iyileştiren bir aşı geliştirildi.

    Melanom en tehlikeli kanser türü,yakalananların eğer erken teşhis de söz konusu değilse yaşama tutunmaları çok zor.Amerikalı bilimadamları da yaklaşık 15 yıldır bu hastalığı yenmek için savaşıyorlar ve başarılı olma yolunda da ilk adımı attılar.

    Geliştirilen bir aşı sayesinde 9 ay ömrü kalan 50 hasta  üzerinde yapılan çalışmalarda 8 hasta Melanom’dan tamamen kurtulurkn 12 hastada tümörler yarı yarıya azaldı,bu istatistikler de bilimadamları için büyü kbir umut oldu.

   Memorial Hastanesi’nde görev yapan dermatoloji uzmanı Dr. Zerrin Baysal bu gelişmenin umut verici olduğu söyledi. Ayrıca Baysal söz konusu aşının sadece lokal tedavide kullanılmadığını vücuda enjekte edilmesi halinde vücuddaki tüm Melanom tümörlerine karşı etkili olduğunu vurguladı.

   Genetik ve aşırı güneş ışınlarının etkisiyle oluşan Melanomun bu tüm hastaları umuda sürükleyen teravisi için aşının 400 hasta üzerinde daha denenmesi gerekiyor.Eğer bu hastalarda kabul edilebilir bir iyileşme ortalaması yakalanırsa aşının 5 yıl içinde piyasaya çıkması bekleniyor.

KANSERİ NASIL YENDİ?



    2012 yılı kadın kanserleri yılı ilan edildi.Bu korkunç hastalığı yenmenin yolları da her gün araşıtırılmaya devam ediliyor.Ama kuşkusuz kanseri yenmenin yollarını en iyi bilenler bu hastalığı mağlup edebilenler.Güler Kırtepe de onlardan biri üstelik kanseri tam 3 kez yendi.

    Hemen herkesin uykularını kaçırıyor,herkesin ailesinden ya da yakın çevresinden birininin hayatını karartıyor.Sanayi toplumu ile hayatımıza giren ve her geçen gün etkilediği insan sayısı artan kanser yenilemez bir hastalık gibi görülüyor.

   Ama aslında durum hiç de öyle değil,Güler Kırtepe kanseri tam üç kez yendi,her savaşında galip geldi.” Çocuk annesi 46 yaşındaki Kırtee,3 yıl önce göğsünde yakaladığı kitleyi ihmal etmedi ve hemen doktora gitti.Erken teşhis tedavisi hemen başladı ve ölümcül hastalığa karşı ilk raundu bu şekilde kazandı.

    Tedavi sırasında saçları dökülen Kırtepe’nin morali en çok buna bozuldu ama ailesi ona kuvvet verdi ama tam tedavi bitti derken bu kez de başka kanser türleri çıktı karşısına;rahimağzı ve rahim kanserine yakalandığını öğrendi neyse ki bu iki kanser de erken teşhis edildi hemen tedaviye girişildi ve Kırtepe kansere karşı 3-0 öne geçti.

     Aslında Kırtepe’nin hikayesi herkese örnek olacak cinsten.O tam anlamıyla kitaba uydu,vücudunu iyi dinledi,en ufak bir şüpheyle hemen doktorun yolunu tuttu ve morilini hiç bozmadı.Herkesin korkulu rüyası kansere üç gol attı.

GÜLME YOGASI



    Dünya stresin pençesindeyken onlar her probleme gülüp geçiyor hem de ne gülmek.Kahkaha ile yogayı birleştiren “Gülme Yogası” artık Türkiye’de.Üstelik bu ilginç  yoga bir çok hastalığın da önleyicisi.

     Yoga tüm danyada gittikçe yükselen bir trend özellikle strese iyi geldiği herkes tarafından söyleniyor,en ünlü isimler yoga ile rahatlıyor hatta çocuklar bile artık yoga yapıyor..Ülkemizde de stres diz boyu, herkes bu illetten kurtulmanın yollarını arıyor.Gülme Yogası da onlardan biri üstelik çok da eğlenceli.

      Kadınlı erkekli gruplar halinde yapılan seanslarda olmayan bir dil kullanılıyor, bu dilin adı da “Cabbarca”.Herkes birbirine bu dilde espriler yapıyor kimse kimseyi anlamıyor ama kahkahalar ardarda patlıyor..Gülme Yogası eğitimi veren  Şebnem Akbulut,gülmenin stresi yok ettiğini söyledi. Akbulut’a göre normal yaşantımızda gülme işlemini entellektüel zihnimiz yapıyor,Gülme Yogası seanslarındaysa zihni ortadan kaldırıp,amaçsızca gülünüyor.Önce sahte kahkahalar geliyor ardından da gerçekleri.

     Akbulut bu ilginç yoga ile ilgili şunları söyledi, “ Türkçe yerine “cabbarca” adını verdiğimiz uydurma bir dil konuşuyoruz böylece utama duygusu ortadan kalkıyor,ve insanın özgüveni gelişiyor.”

   Gülme Yogası eğer düzenli olarak yapılırsa stresin getirdiği bir çok hastalığı da ortadan kaldırıyor.Bunların arasında hipertansiyon,diabet,baş ağrıları,migren ve mide problemleri de var..

   Her hangi bir seansa katılmadan bu yogayı evde ya da hayatınızın her hangi bir noktasında uygulamanın yolları da var..Mesela poste ile gelen kredi kartı borcunuza baktıktan sonra bir kahkaha atarsanız bu egzersizlerin en güzeli,tabi borcu görüp kahkaha atabilenlere.

BEBEK TARHANASI


   Çocukların herşeyi onlara özel durum böyle olunca tarhana çorbasını da çocuklar için tekrar yorumladılar,üstelik obez çocuklara tedavi bile olabilen bu çorbanın içinde yok yok.

    Sütten sonra annelerin çocukları için yaptığı en faydalı besin kuşkusuz tarhana çorbası.İşte bu özel çorba anne sütünden 6 aylık bebekler için bile uygun.Ek gıdaya başlayan çocuklar için tamamlayıcı bir görev üstlenen bu çorba artık çocuklara özel  ve sebzelerle yapılıyor.

   Yemekleriyle ünlü Filiz Çatalkaya’nın tarifi geleneksel tarhana çorbası ile nohutu,ıspanağı,pırasayı, havucu,kırmızı biberi(tatlı olmalı),maydanozu,domatezi,unu ve yoğurdu birleştiriyor.

    İlk olarak buharda haşlanan sebzeler un ve yoğurt ile birleştirilerek hamur haline getiriliyor ve bu karışım kurutulduktan sonra ortaya tarhana çıkıyor.Toz haline getirilen tarhana da su ile 10 dakika pişirildikten sonra bebeğimizin ağzına layık hem sağlıklı hem de lezzetli bir yemek haline geliyor.

   Medical Park Hastanesi’nden  Çocuk Sağlığı Uzmanı Dr. Hayri Gözlüklügiller tarhananın vazgeçilmez bir besin olduğu görüşünde.Gözlüklügiller ,geleneksel tarhananın C vitamini hariç bütün vitaminleri barındırdığını söyledi ve ekledi, “ Prebiyotikler açısından çok zengin bir çorba ayrıca içinde Lukopen maddesi bulunuyor bu madde bağışılık sisteminin organize edilmesinde kullanılıyor ve vücudun temel yapı taşlarından biri,bütün anneler çocuklarına bu çorbadan içirmeli”

   Dr. Gözlüklügiller ayrıca tarhana çorbasının bilinenin aksine kalorisi düşük bir yiyecek olduğunu söyledi  ve özellikle obez çocukların tedavilerinde bu çorbayı kullandıklarını belirtti.

KANDAN KALP TESTİ

   Ölüm nedenleri arasında ilk sıralarda yer alan kalp krizi,çoğu zaman belirti vermeyen ve aniden gelen bir hastalık. İşte bu rahatsızlık için iyi haber Almanya’dan geldi.Artık bir kaç damla kanla kalp krizi riski öğrenilebilecek.
  Aslında kandan kalp krizi riskini ölçen bu cihaz gebelik testlerine benziyor.Parmaktan alınan birkaç damla kan ve ona ilave edilecek serum ile 15 dakika içerisinde kalp krizi riski tespit edilebiliyor,üstelik iddialara göre testin başarı oranı tam %96.
   Memorial Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Deniz Şener’e göre bazı kan tahlilleri kiilerin kalp hastalığına eğilimi olup olmadığını tespit edilebiliyor.Şener ,“ Bu tahlillerde eğer risk görülürse o hastalar üzerinde daha ağırlıklı incelemelerde bulunuyor ve daha sağlıklı tedbirler alınmasını sağlıyoruz” diyor.
  Kan değerlerine bakılarak,hastanın genetik olarak kalp hastalığına eğilimi olup olmadığı belirleniyor.Uzman Dr. Deniz Şener bu testin bir kahin olmadığı görüşünde.Dr. Şener, “ kalp adelesindeki hasarla birlikte ortaya çıkan kalp enzimidediğimiz bir maddeyi kanda tahlil ederek kalp krizi geçirip geçirmediğini söyleyen bir test,ama bu olacak bir kalp krizini değil,başlamış olan bir krizi gösterebiliyor” dedi ve ekledi “Kalp krizini tetikleyen unsurlardan,hareketsizlik,aşırı beslenme,uyksuzluk ve stresten uzak durmak en önemli önlemler,bunlar unutulmamalı”.
  Kap krizi riskini önceden tespit eden bu devrim niteliğindeki yeni test önümüzdeki günerde Almanya’da ardından da Türkiye’de satışa sunulacak.