11 Mayıs 2012 Cuma
KRANİOSAKRAL TERAPİ HER DERDE DEVA OLUYOR
Kronik baş ağrısından, bel fıtığına, sinüzitten, skolyoza hatta bebeklerde doğum sırasında oluşan fiziksel bozukluklarının tedavisinde etkili bir destek tedavi yöntemi;Kraniosakral terapi.
Kraniosakral terapi tekniği Amerika’da Upledger Enstitüsü’nde geliştirilen ve tıp hekimleri, hemşireler ve fizyoterapistler tarafından da uygulanan geçmiş veya yeni oluşmuş travmaların ortadan kaldırılması için etkin bir tedavi yöntemidir.
20. yüzyıl başlarında geliştirilmiş bir teknik. Cranium baş,sacrum ise kuyruk sokumudur.tıpkı tanımında olduğu gibi kronosakral terapi; kafatasından,kuyruk sokumuna kadar olan bölgedeki hastalıkları tedavi etmekte yardımcı bir yöntemdir. Basit ağrı ve acılardan, inatçı kronik sağlık sorunlarına kadar da etkisi görülür.Son derece nazikçe ve yumuşak bir şekilde uygulanan fakat aynı zamanda son derece güçlü bir şifa yöntemidir.
Peki kraniosakral terapi nasıl uygulanır?
Sessiz, huzurlu bir ortamda, hastanın bir masaj yatağına giyinik olarak sırtüstü uzanması ile tedavi uygulanır. Bir seans tedavi 40 ile 60 dakika arasıdır.bu süre içinde uzman terapist kuyruk sokumundan kafatasına kadar olan bölgenin belirli noktalarına hafif basınç uygular. Böylece uzman,hastanın kraniosakral sistemi ile iletişime geçer ve vücudun temel yapıtaşlarından kaynaklanan, vücut ritminde güçlükle algılanabilecek hareketleri tespit eder.
Nelere iyi gelir?
-Merkezi sinir sistemi,boyun ve bel agrıları,
-Ögrenim bozuklukları—hiperaktivite,
-Ortopedik bozukluklar ve diger agrilar,
-Stres. Depresyon, duygusal sorunlar,
-Somatik Rahatsızlıklar,
-Spordan kaynaklanan sorunlar,
-Ses ve Opera sanatçılarının boyun ve ağız içi kaslarının rahatlatılması,
-Çene kilitlenmesi ağrısı, diş kilitlenmesi ,
-Migren, baş ağrıları, kronik yorgunluk, vücut hareket ve dengesi
-Sinüzit.
Bebeklerde ise doğum sırasında kafatasında ya da omurga da oluşan hasarların tedavisinde bu yöntemden destek alınabiliyor.
Terapide dikkat edilmesi gerekenler!
Terapinin zararı bulunmamaktadır.Fakat terapiyi yapacak kişilerin mutlaka eğitimini almış olması gerekir.Ayrıca sağlanan faydanın kalıcı olması için minimum 4 seans tavsiye edilir
Etiketler:
ağrı,
baş,
baş ağrısı,
bebek,
bel,
boyun,
çene,
diş,
kilitlenmesi,
Kraniosakral,
masaj,
migren,
ortopedik,
sinüzit,
spor,
stres,
terapi,
yeni doğan
10 Mayıs 2012 Perşembe
BESLENME VE DOĞURGANLIK
Tüp bebek
merkezlerine talep arttı,uzmanlar durumu incelemeye aldı.Yapılan araştırmalar
sonucunda katkı maddeli gıdaların ve genetiği değiytirilmiş organizmaların
insanların hormonal dengesini etkilediği ortaya çıktı hatta öyle ki bu durum
üreme sorunlarını da beraberinde getiriyor.
Kötü beslenme
alışkanlıkları,genetiği değiştirilmiş organizmeler,hormonlu gıdalar derken
sağlığımız iyice bozuldu.Türkiye’de son 10 yılda tüp bebek merkezlerinin sayısı
neredeyse 4 kat arttı.Yani kötü beslenme kadınların doğurganlığını bile azalttı.Uzmanlara
göre tüp bebek tedavilerine olan ihtiyacın giderek artmasının en büyük nedeni
katkı maddeli gıdalar. İstanbul
Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Onkoloji Bölümü Dr. Yavuz Dizdar konu ile
ilgili olarak “ Son yıllarda giderek
artan kanserin yanında bir de doğurganlık sorunu var.İnsanların hormonal
durumuna baktığımızda gencecik kızların menepoza yakın bir hormon seviyesi
olduğunu görüyoruz,bu hormonal yaşlanmanın yediklerimiz dışında bir açıklaması
yok” dedi.
4 yıldır tüp bebek
tedavisi gören Nurten Şentürk de Dr. Dizdar’ın açıklamalarını doğruladı,Şentürk “Aslında hayatımda ne kadar çok yanlış yaptığımı yeni yeni
öğreniyorum,hayat tarzımı ve beslenme alışkanlıklarımı tamamen değiştirdim”
dedi.
Günlük hayatımızda
büyük yer tutan GDO ve katkı maddeli gıdaların sebep olduğu bir başka sorunsa
erken yaşta başlayan ergenlik.Uzmanlar son yıllarda ergenlik yaşının 10’a kadar
düştüğünü söylüyor.Doktorlara göre;
erken dönemde ergenliğe girmek,bazı üreme problemlerini de beraberinde
getiriyor.Erken ergenliğe girenler daha geç yaşaması gereken üreme problemleri
ile daha erken yaşlarda karşılaşıyor.
Tabi ki kötü
beslenmenin getirdiği sorunlardan kurtulmanın yolu iyi beslenmeden geçiyor.Özellikle
her sebzeyi mevsiminde tüketmekte yarar var.Örneği domatesi yazın tüketmek hem
daha sağlıklı hem de daha lezzetli.Ayrıca manavlarda tertemiz görünen ürünleri
değil içinde çürükler olan mallardan almak gerekiyor çünkü bu tür ürünlerde raf
ömrü uzatıcı zararlı kimyasalların kullanılmadığı bir gerçek.
Etiketler:
bebek,
beslenme,
dizdar,
ergenlik,
erken,
erken ergenlik,
gdo,
hormon,
kanser,
menepoz,
tüp,
tüp bebek,
yavuz,
yavuz dizdar
9 Mayıs 2012 Çarşamba
KANSERE KENDİ KANINDAN AŞI ÜRETTİ
Meslektaşları 6 ay
ömür biçti ama o kendi kanından ürettiği aşıyla kanseri yendi.Bu yeni tedavi
milyonlarca kanser hastasına umut oldu.
“Yapılan
çalışmalarda kanserin ortadan kalkmasının bu yöntemle uygun olduğu görüldü,son
aşamada dahi tam iyileşme sağlayıp,kanseri yenebiliyoruz.” Bu iddialı
sözleri sahibi Amerikalı Prof. Dr.
Robert Gorter.Profesör son derece iddialı ve bu iddiasında haksız da
sayılmaz çünkü kansere yakalanmıştı ve bu amansız zannedilen rahatsızlığı kendi
kanından ürettiği aşıyla yendi.
Dünyada her yıl 12
milyon kişi,Türkiye7de ise 120 bin kişi kanserden hayatını kaybediyor,herkes
hastalığın çaresini arıyor.Okişilerden bri de yukarıda ki sözlerin sahibi,30
yıl önce 4. Evrede prostat kanserine yakalanan ve meslektaşlarının en fazla 6
ay ömür biçtiği Prof. Dr. Gorter “Kemoterapi
ve radyoterapi tedavisi görseydim belki fazladan bir kaç ay daha yaşayabilirdim
ama ben belki kanser bağyıklık sisteminin güçsüzlüğüdür dedim ve bir bağışıklık
terapisi uyguladım” dedi.
Gorter,tümörlü
hücrelerin yapısını inceledi.Kanser hücrelerinin,bağışıklık sisteminin güçsüz
olduğu durumlarda çoğaldığını tespit etti.Profesör Gorter bu çalışmalarını
şöyle anlattı “Kanser hücrelerini tanıma
görevini üstlenen bu hücrelerimizin adı dentritik hücreler.Bu dentritik
hücreler bağışıklık sistemimizde bedenimizi tarıyor ve kötü kanser hücrelerini
yakalıyor.Eğer bir kanser hücresini bulurlarsa o zaman bir bağışıklık tepkisini
24 saat içinde kanserli hücreleri öldürecek şekilde verebiliyorlar.Bu şekilde
ne kadar kanser hücresi üretiyor olsak da klinik olarak hastalanmıyoruz ve
kansere yakalamıyoruz”
Tüm kanser
hastalarını ve milyonlarca hasta yakınını umuda boğan bu sözler aslında
dentritik hücrelerin önemini ortaya çıkardı.İşte Gorter bu hücreleri
çoğaltıyor..Tedavi ise üç aşamalı,hiçbir kimyasal yokçünkü ilaç bizzat kanser
hastasının kendi kanından üretiliyor.Hastadan alınan kana,enzim ve
antioksidan,yüksek dozda vitaminler veriliyor.Bu serumla birlikte alınan kan
hastaya yeniden enjekte ediliyor ancak bu aşının uygulanabilmesi için vücut
ateşi mutlaka yüksek olmalı.
Gorter özellikle
ateşin yükseltimesinin şart olduğunu söyledi ve ekledi “ Maalesef insanlar yüksek ateşin kötü olduğunu düşünüyor oysa
ki ateşi yükselttiğimizde bağışıklık işlevlerini de arttırmış oluyoruz. 38,5-39
derece seviyesine çıkarıyoruz daha sonra da soğuk suya sokup düşürüyoruz bu
ateşi”
Tedavi gören
binlerce hastadan yalnızca 3 ya da 4’ünde hastalık tekrarlardı.Üstelik hiçbir
kimyasal hastanın vücuduna girmediği çin yan etkisi de yok sadece Prof. Dr.
Gorter’ın hastalara bir önerisi var “Panik yapmayın,en az 3 doktora gidin ve
doktorunuzla arkadaş olun ve unutmayın kötü beslenmek ve sigare kanserin en
önemli iki nedeni,bunlardan uzak durun”
SAHTE DONDURMAYA DİKKAT
Et,süt,bal,zeytinyağı
derken artık dondurmanın da sahtesi üretilmeye başladı.Sahtekarlar özellikle
yaz aylarında bolco tüketilen dondurmayı içine süt ve şeker koymadan yapıyor bu
da en çok çocuklarımızın sağlığını etkiliyor!
Çocuklarımızın yaz geldiğinde dondurma adeta sevgilisi haline geliyor.Rengarek,tatlı buz gibi dondurmalar hem onları hem de bizi serinletiyor ve bu trafiği yoğun pazarı gören sahteciler yine boş durmadı,dondurmanın sahtesini yaptı.
Uzman diyetisyen Yasemin Sancak bir çok ailenin yanlış bildiği birşeyi hatırlatarak başladı söze ve “Dondurma aslinda bogaz agrisi yapmaz. Ama kontrolsuz uretilen dondurma enfeksiyona neden olur,ağrıya da sebep budur” dedi.Yillardir bilinen, soguk dondurmanin hizli ya da cok tuketildiginde bogazda agri yaptigi.Ama asil tehlike aslinda dondurmada degil.Sagliksiz, denetimsiz uretilen, yalnizca tadi dondurma olan gidada(!)
Dondurmanin üç temel maddesi, süt, sahlep ve seker. İstenirse cocuklar icin dondurmayi daha da lezzetli ve sağlıklı hale getiren de meyveler tabi ki.Ama uretim maliyetini dusurup biraz daha fazla para kazanmanın derdinde olanlar, onların da sahtesini yapıyor.Süt yerine süt tozu ile suyu karıştırıyor, gerçek sahlep yerine sunisini kullanıyor. Şeker yerine de yapay tatlandırıcı, sözde dondurmaya katılıyor. Lezzet veren ve renklendiren meyvelerin yerineyse kimyasal aromalar ve gıda boyası ekleniyor böylece dondurmanın sağlığı gidiyor,sadece suni tadı kalıyor.
İşte sahte dondurmadaki tehlike, içinde kullanılan, gerçeğiyle alakası bile olmayan bu maddeler.Bir de hijyenik olmayan ortamda üretilince zarar daha da büyük.Sadece çocuklar değil, sıcak havalarda dondurmayı en lezzetli serinletici olarak gören yetişkinler de tehlikede çünkü kullanılan malzemeler ve üretim yapılan koşullar kansere bile davet çıkarıyor.
Peki dondurma yemeyecek miyiz?Uzmanların uyarısı bilinen, uretim kontrolleri yapılan dondurmaları tüketmek.Ya da dondurmayı evde uretmek.Dondurmayı evde yapmak da sanılanın aksine çok basit.
DONDURMA TARİFİ:
KAÇ KİŞİLİK: 4
HAZIRLAMA SÜRESİ: 15 dk
PİŞME SÜRESİ: 25 dk
Malzemeler: -2 su bardağı süt
-1 tatlı kaşığı vanilya
-4 yumurta sarısı
-1 su bardağı tozşeker
-200 gr süt kreması
HAZIRLANIŞI:
-2
bardak sütü çelik tencereye alın. Vanilyayı ilave edip orta ateşte karıştırın.
Kaynamaya başlayınca ateşten alıp 15 dakika dinlendirin.-Sütü tel süzgeçten geçirerek ayrı bir kaba dökün. Sütü boşalttığınız tencereye 4 yumurta sarısı ve tozşekeri alıp el mikseri ile hızlı hızlı çırpın.
-Ilık sütü yumurtalı karışıma azar azar dökerek sürekli karıştırın. Tencereyi içi su dolu başka bir kabın içine oturtup (benmari usulü) kısık ateşte sürekli karıştırarak pişirin. Kaynatmamaya özen gösterin, krema kıvamına gelinceye kadar 10-15 dakika pişirin.Krema, kaşığa yapışmaya başlayınca ayrı bir kaba döküp soğumaya bırakın. Üzerinin kaymak tutmaması ve pürüzsüz bir krema kıvamında olması için arada bir karıştırın.
-200 gr süt kremasını ayrı bir kasede
hafifçe çırpın. Hazırladığınız soğuk kremaya azar azar dökerek karıştırıp
yedirin. Üzerini kapatıp buzlukta donuncaya kadar bekletin. Karışımı derin bir
cam kalıba alın ve üzerini alüminyum folyo ile örtün. Buzlukta 20 dakika daha
bekletin. Karışım, biraz toparlamaya başladığı zaman buzluktan çıkarıp mikserle
birkaç saniye çırpın. Üzerini alüminyum folyo ile örtün. Buzlukta 20 dakika
daha bekletin. Tekrar çıkarıp mikserle çırpın. Dondurma kıvamına gelene kadar
bu çırpma işlemini tekrarlayın.Hazırladığınız dondurmayı alüminyum saklama
kaplarına alıp ağzını sıkıca kapatın ve servis yapıncaya kadar buzlukta
bekletin.
İşte size evde dondurma yapmanın püf
noktaları.
8 Mayıs 2012 Salı
YAPAY YUMURTA İLE BEBEK
Menepoz tarihe mi karışıyor? Çocuk sahibi
olmayanlar istedikleri yaşta anne olabilecekler mi? İşte bilim adamları bu
sorulara cevap niteliğinde önemli bir buluşa imza attı, kök hücreden yapay
yumurta üretti. Şu anda test aşamasında olan çalışma eğer başarılı sonuçlanırsa
birçok anne adayı için umut olacak.
Anne olmayı kim istemez ki?Birçok
kadının en büyük rüyasıdır çocuk sahibi olmak ama herkes doğal yollardan anne
olabilecek kadar şanslı değil.Bazıları kalıtsal rahatsızlıklardan bazıları da
sonradan gelişen hastalıklardan dolayı bazıları da yaşı ilerlediği için anne
olmayı hayal bile edemiyor fakat artık hayal kurmak mümkün.
Amerika’da
aralarında Türk profesörlerin de bulunduğu bir grup bilim insanı,büyük bir
başarıya imza attı.Kadınların yumurtalıklarından alınan kök hücrelerle yapay
yumurta elde etti.Bu gelişme de anne olmayı bekleyenlerde büyük heyecan
yarattı.
Bilim insanları
şimdi elde ettikleri bu yumurtayla istenilen yaşta çocuk sahibi olunabilir mi
sorusunun da yanıtını arıyor.Türkiye’e tüp bebek denince akla gelen isim Prof.
Dr. Teksen Çamlıbel bu çalışmanın henüz emekleme aşamasında olduğunu ama yine
de çocuk sahibi olmak isteyen bir anne adayı için bir mucizeyi gerçekleştirebileceğini
söyledi.
Yapılan çalışma
eğer başarılı olursa erken menepoza giren kadınlar da anne olabilecek.Prof. Dr.
Teksen Çamlıbel bu konu ile ilgili olarak “Çalışma bugün yarın bitmeyecek ama
önümüzdeki 3 ila 5 yıl arasında uygulanmasını umut ediyoruz,bu tür rahatsızlıkları
olan kadınların bir kaç yıl daha beklemesi ve sabırlı olmaları gerekiyor” dedi.
MS HASTALIĞI'NA KAPARİ ÇAYI
Kanser ve Ms hastaları için kapari çayı umut oldu. Pamukkale
Üniversitesinin araştırmasına göre kapari çayı,fareler üzerinde yapılan
deneylerde olumlu etki verdi.
Kapari çok fazla
bilinen bir bitki değil ama faydaları saymakla bitmiyor.Kökleri,yaprakları , tomurcukları,hemen
her yeri aslında hastalık savaşçısı.
Bu tomurcuklu
yeşil bitkinin iyi gelmediği hastalık yok gibi; ağrılara karşı bire bir, idrar
söktürücü ayrıca romatizma gibi bir çok hastalığa iyi geliyor , tıp dünyasını
heyecanlandıran özellekleriyse kanser ve
Ms hastalığının tedavisinde kullanılabilecek olması.
Pamukkale
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alaattin Şen, uzun zamandır kaparinin Ms hastalığı
üzerindeki etkisi araştırıyor.Dokuz Eylül ve Bezmialem Üniversiteleriyle ortak
yürütülen sbu çalışma henüz proje aşamasında ama şimdiden Ms hastaları için bir
umut oldu.
Ünlü diyetisyen Dr.Ender
Saraç da Pamukkale Üniversitesi araştırmacılarını kutladı ve bu çığır açacak
gelişmenin bir yıldır araştırıldığını söyledi.Saraç özellikle kapari çayının
farelerde MS’i gerilettiğini vurguladı.
Dr. Ender Saraç kapari çayının nasıl
yapılması gerektiğini de anlattı.İşte ünlü diyetisyenin kapari çayı tarifi:
-Günde 1 ila 2 kahve kaşığı kapari yeterli
-Bir bardak için 4-5 adet kapari tomurcuğu
kaynatılmalı,demleme uzun sürmemeli
Ama özellikle uzmanlar özellikle
uyarıyor,bitkisel ilaçların kullanımında dikkat ve tedbir şart.Yanlış veya
fazla kullanım mucize yerine başka hastalıkları beraberinde getirebilir.
Alternatf tıp
meraklıları için uzmanlar Ms hastalığının tedavisinde Sarı Kantaron otunu da
tavsiye ediyorlar.
Ama bu hain
hastalığın tedavisi ve önlenmesi için tabi ki doktor kontrolünde ilaç kullanımı
da en önemli şartlardan.Omega 3,B12
vitamini kullanımı çok önemli ayrıca stresten mutlaka uzak durulmalı.
Etiketler:
alaattin şen,
b12,
Ender saraç,
kanser,
kapari,
ms,
ms hastalığı,
omega3,
sarı kantaron,
vitamin
6 Mayıs 2012 Pazar
HİPERAKTİVİTE VE İLAÇ
Eskiden adı yaramazlıktı ama sonradan anlaşıldık ki hiperaktivite ve dikkat eksikliği çocukların kurtulması gereken bir olgu.Durum böyle olunca da çocukarında hiperaktivite ya da dikkat eksikliği problemi yaşayan aileler soluğu doktorda alıyor fakat birçok doktor bu rahatsızlığı hemen ilaçla gidermeye kalıyor,Prof. Dr. Arif Verimli de bu denli ilaç kullanmanın yanlış olduğu görüşünde.Verimliye göre ileride tamiri imkansız zararlar verebilecek ilaçların kullanılması aslında en son çare olmalı.
Prof. Dr. Verimli hiperaktivite eğer tedavi edilmezse çocukların ileride karakter ve kişilik problemleri yaşaması soz konusu olabilir ve tabi ki en iyi çözüm işin uzmanlarında.Verimle,hiperaktivitenin başlıca belirtilerini da anlattı:
-Çabuk sıkılırlar
-Çok çabuk ve dürtüsel davranırlar
-Unutkandırlar
Verimli,ayrıca bu problemlerin ergenlik ve gençlik döneminde de devam edebielceğni söyledi ve ekledi "Bu bir rahatsızlık değil sendromdur ve bu sendromun tedavi edilmemesi durumunda ileriki yıllarda,çocuğumuz büyüdükten sonra suça karışma potansiyeli yüksek,uyuşturucu kullanımına açık ve zeki olmasına rağmen dikkatsizliği yüzünden hayata tutunamayan biri olabilir" dedi.
Aileler artık eskisine göre daha bilinçli olduğu için bu belirtileri gördükleri an doktorlara koşuyor,ama yapılan araştırmalar ilginç bir istatistiği de ortaya çıkardı.İddialara göre Türkiye'de hiperaktivite için alınan ilaç sayısı 9 kat arttıbBu artışta en yazık ki en büyük neden; doktorların hemen ilaçlara başvurması,üstelik tüm dünyada bu tür ilaçların büyüme hormonlarını olumsuz şekilde etkilediği konuşulurken.
Prof. Dr. Verimli hiperaktivite eğer tedavi edilmezse çocukların ileride karakter ve kişilik problemleri yaşaması soz konusu olabilir ve tabi ki en iyi çözüm işin uzmanlarında.Verimle,hiperaktivitenin başlıca belirtilerini da anlattı:
-Çabuk sıkılırlar
-Çok çabuk ve dürtüsel davranırlar
-Unutkandırlar
Verimli,ayrıca bu problemlerin ergenlik ve gençlik döneminde de devam edebielceğni söyledi ve ekledi "Bu bir rahatsızlık değil sendromdur ve bu sendromun tedavi edilmemesi durumunda ileriki yıllarda,çocuğumuz büyüdükten sonra suça karışma potansiyeli yüksek,uyuşturucu kullanımına açık ve zeki olmasına rağmen dikkatsizliği yüzünden hayata tutunamayan biri olabilir" dedi.
Aileler artık eskisine göre daha bilinçli olduğu için bu belirtileri gördükleri an doktorlara koşuyor,ama yapılan araştırmalar ilginç bir istatistiği de ortaya çıkardı.İddialara göre Türkiye'de hiperaktivite için alınan ilaç sayısı 9 kat arttıbBu artışta en yazık ki en büyük neden; doktorların hemen ilaçlara başvurması,üstelik tüm dünyada bu tür ilaçların büyüme hormonlarını olumsuz şekilde etkilediği konuşulurken.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)